30 Saniyelik Özet
- Şeker hastalığı olarak da adlandırılan diyabet, vücudun kan şekerinin nasıl kullandığını etkileyen bir grup hastalığı ifade eden bir terimdir.
- Temel olarak tip 2 diyabet insülin direncinden kaynaklanmaktadır. İnsülin direnci kaslarda yağlarda ve karaciğerdeki hücrelerin insüline gerektiği gibi yanıt vermemesi durumunda ortaya çıkar.
- Tip 1 diyabetin neden olduğu belirtiler genellikle aniden başlar ve kan şekeri seviyelerinin kontrol edilmemesi sebebiyle görülür. Diğer diyabet ve prediyabet tiplerinin belirtilerinin daha yavaş ortaya çıkması sebebiyle düzenli aralıklarla taramaların yapılması önerilmektedir.
- Uzun süre kan şekeri seviyesinin yüksek olması vücudun dokularına ve organlarına zarar vermektedir. Bu esas olarak vücudun dokularının destekleyen kan damarlarının ve sinirlerin hasar görmesinden kaynaklanır.
Diyabet Nedir?
Şeker hastalığı olarak da adlandırılan diyabet, vücudun kan şekerinin nasıl kullandığını etkileyen bir grup hastalığı ifade eden bir terimdir. Glikoz, kasları ve dokuları oluşturan hücreler için son derece önemli bir enerji kaynağıdır. Bunun yanında beynin ana yakıt kaynağı da glikozdur.
Diyabetin temel sebebi türüne göre değişiklik göstermektedir. Ancak diyabetin türü ne olursa olsun kanda aşırı glukoz bulunmasına yol açmaktadır. Kanda çok fazla glikoz bulunması ise ciddi sağlık sorunlarının görülmesine neden olmaktadır.
Kronik diyabet türleri içerisinde tip bir ve tip 2 diyabet bulunmaktadır. Bu diyabet türleri ilaçlar ile kontrol altına alınsa da ömür boyu devam eden türleri olmaktadır. Potansiyel olarak geri döndürülebilir diyabet türleri arasında ise prediyabet ve gebelik diyabeti yer almaktadır.
Diyabet Türleri
Diyabet türleri kendi içerisinde 2 alt başlığa ayrılmaktadır. Bunlardan ilki kronik diyabet türleri olurken, ikincisi ise geri döndürülebilir diyabet türleri olmaktadır.
Tip 1 Diyabet
Tip 1 diyabet teoride her yaşta görülebilen bir türü olmakla birlikte genellikle çocukluk ve ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Bu tip bağışıklık sisteminin pankreastaki insülin üreten hücrelere bilinmeyen nedenlerle saldırdığı ve onları yok ettiği bir otoimmün hastalık olmaktadır. Diyabet hastası olan kişilerin yaklaşık olarak %10’nunda tip 1 diyabet görülmektedir.
Tip 2 Diyabet
Tip 2 diyabetin ortaya çıkması pankreasın yeterli insülin üretememesi ve/ veya vücudun hücrelerinin insüline normal şekilde yanıt verememesi nedeni ile olmaktadır. Hücrelerin insüline normal bir şekilde yanıt vermemesi aynı zamanda insülin direnci olarak da adlandırılmaktadır. En yaygın görülen türü olmakla birlikte genellikle yetişkinlerin etkilenmesine neden olmaktadır. Ancak son dönemlerde çocukluk çağındaki kişilerde de görülmeye başlanmıştır.
Gebelik (Gestasyonel) Diyabet
Bu tip diyabet gebelik sırasında gelişmektedir. Bu sebeple de genellikle gebeliğin sonlanması ile birlikte sona erer. Ancak gebelik diyabeti görülen kişilerin yaşayanların geri kalanında tip 2 diyabet geliştirme riski artmaktadır.
Prediyabet
Prediyabet, tip 2 diyabetten önceki aşamadır. Bu aşamada kan şekeri seviyesi normalin üzerindedir. Ancak tip 2 diyabetin resmen teşhis edilmesini sağlayacak seviyede değildir.
Tip 3c Diyabet
Otoimmün sebepler dışında pankreasın hasar gördüğü durumlarda ve bu hasarın insülin üretimini etkilemesi durumunda görülmektedir. Kistik fibröz, pankreatit, pankreas kanseri ve hemokromatozis diyabete neden olan pankreas hasarına neden olabilmektedir. Pankreasın çıkarılması da tip 3c diyabet ile sonuçlanmaktadır.
Yetişkinlerde Latent Otoimmün Diyabet (LADA)
Tip 1 diyabette olduğu gibi LADA da bir otoimmün reaksiyonundan kaynaklanmaktadır. Ancak tip 1 diyabetten çok daha yavaş bir gelişim gösterir. Bu sebeple de LADA teşhisi konulan kişiler genellikle 30 yaşın üzerindedir.
Gençlerde Olgunluk Başlangıçlı Diyabet (MODY)
Monogenik diyabet olarak da adlandırılan MODY, vücudun insülini nasıl ürettiğini ve kullandığını etkileyen kanıtsal bir genetik mutasyon sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Şu anda belirlenmiş olan ondan fazla farklı türü bulunmaktadır. Diyabet hastalarının %5’i bul türe ait bir diyabete sahiptir ve genellikle bu kişilerin ailelerinde de diyabet görülür.
Neonatal Diyabet
Diyabetin nadir türlerinden birisi olan neonatal diyabet, yaşamın ilk 6 ayında ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda monogenik diyabetin bir türü olmaktadır. Neonatal diyabetli bebeklerin yaklaşık yarısı da kalıcı neonatal diyabet mellitus adı verilen ömür boyu süren bir form bulunmaktadır. Diğer yarısında ise durum başlangıcından itibaren birkaç ay içerisinde kaybolur. Ancak yaşamın ilerleyen dönemlerinde geri gelebilir. Buna geçici neonatal diyabet mellitus adı verilmektedir.
Kırılgan Diyabet
Kırılgan diyabet yüksek ve düşük kan şekeri seviyelerinin sık ve şiddetli ataklarla belirginleşen tip 1 diyabet türüdür. Bu dengesizlik genellikle hastane yatışını yol açar. Nadir durumlarda kırılgan diyabetin kalıcı tedavisi için pankreas nakli gerekli olabilmektedir.
Diyabet Nedenleri
Diyabet hastalığının anlaşılabilmesi için vücudun glikozu nasıl kullandığının anlaşılması gerekmektedir. Bunun için de öncelikle insülinin görevlerinin bilinmesi gerekir. İnsülin midenin arkasında ve altında bulunan pankreas bezinden gelen bir hormondur.
Pankreas kan dolaşımına insülin salgılar. İnsülin damarlarda dolaşarak şekerin hücrelere girmesini sağlar. Bu sayede kanda bulunan şeker miktarı düşer. Kan şekeri seviyesinin düşmesi pankreasın daha az insülin salgılamasını sağlar. Diyabetin anlaşılabilmesi için bilinmesi gereken bir diğer nokta ise glikozdur. Glikoz kasları ve diğer dokuları oluşturan hücreler için bir enerji kaynağıdır. Glikoz 2 ana kaynaktan gelmektedir.
Bu kaynaklar gıda ve karaciğerdir. Şeker insülin yardımıyla kan dolaşımına karışır ve hücrelere girer. Karaciğer glikozu depolar ve ürettir. Glikoz seviyesinin düşük olması durumunda karaciğer depolanmış bir glokojeni glikoza parçalar. Bu glukoz seviyesinin tipik bir aralıkta kalmasını sağlar. Türü ne olursa olsun diyabetin oluşmasının temel sebebi kanda çok fazla şekerin bulunmasıdır. Ancak glikoz seviyesinin kanda yüksek olması diyabetin türüne bağlı olarak değişik sebeplerle ortaya çıkabilir.
İnsülin Direnci
Temel olarak tip 2 diyabet insülin direncinden kaynaklanmaktadır. İnsülin direnci kaslarda yağlarda ve karaciğerdeki hücrelerin insüline gerektiği gibi yanıt vermemesi durumunda ortaya çıkar. Obezite, fiziksel aktivite eksikliği, diyet, hormonal dengesizler, genetik ve bazı ilaçlar dahil olmak üzere çeşitli faktörler ve durumlar çeşitli insülin direnci derecelerine katkıda bulunur.
Otoimmün Hastalık
Tip 1 diyabet ve LADA bağışıklık sisteminin pankreasta insülin üreten hücrelerine saldırması ile ortaya çıkmaktadır.
Hormonal Dengesizlikler
Hamilelik sırasında plasenta insülin direncine neden olan hormonlar salgılar. Pankreas insülin direncini aşmak için yeterli insülin üretmez ise gebelik diyabeti gelişebilir. Akromegali ve Cushing sendromu gibi diğer hormonla ilişkili durumlarda tipik 2 diyabete neden olabilir.
Pankreas Hasarı
Pankreasta oluşan fiziksel bir hasar insülin üretme yeteneğini etkileyerek tip 3c diyabetle sonuçlanabilir. Fiziksel hasar, hastalık sebebiyle oluşabileceği gibi ameliyat veya yaralanmadan dolayı da oluşabilmektedir.
Diyabet Belirtileri
Diyabetin genel belirtileri içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Susuzluğun artması ve ağız kuruluğu
- Sık idrara çıkma
- Tükenmişlik
- Bulanık görme
- Açıklanamayan kilo kaybı
- Ellerde veya ayaklarda uyuşma veya karıncalanma
- Yavaş iyileşen yaralar veya kesikler
- Cilt veya vajinal mantar enfeksiyonlarının sık sık görülmesi
- İdrarda keton varlığı ketonlar yeterli insülin olmadığında oluşan kas ve yağın parçalanmasının bir yan ürünüdür.
- Sinirlilik hissi veya diğer ruh hali değişimleri yaşamak
- Dişeti enfeksiyonlarına yakalanma
Tip 1 Diyabet
Tip 1 diyabette T1D semptomları hızla gelişir. Semptomlar birkaç hafta ya da ay içerisinde şiddetli hale gelebilir. Diyabetle ilişkili ketoasidozos adı verilen ciddi bir komplikasyonun belirtileri olan ek semptomlar gelişebilir. Diyabetle ilişkili ketoasidoz yaşamı tehdit edicidir ve acil tıbbi tedavi gerektirir. Bu durumun belirtileri içerisinde kusma, mide ağrısı, meyve kokulu nefes ve zor nefes alma yer almaktadır.
Tip 2 Diyabet ve Prediyabet
Söz konusu tip 2 diyabet ya da prediyabet olduğunda herhangi bir belirti görülmeyebilir veya yavaş geliştikleri için hastalar bu belirtileri fark etmeyebilir. Rutin kan testleri belirtileri fark etmeden önce yüksek kan şekeri seviyesinin gösterebilir. Prediyabetin bir diğer olası belirtisi vücudun belirli bölgelerinde koyulaşmış cildin görülmeye başlanmasıdır.
Gebelik Diyabeti
Genellikle gebelik diyabetin belirtileri hamileliğin 24 ila 28 inci haftaları arasında görülmektedir. İlk belirtiler hastalar tarafından fark edilmeyebilir. Bu sebeple de bu haftalar arasında uzmanlar kan testleri uygulamaktadır.
Diyabet Tanı Kriterleri
Tip 1 diyabetin neden olduğu belirtiler genellikle aniden başlar ve kan şekeri seviyelerinin kontrol edilmemesi sebebiyle görülür. Diğer diyabet ve prediyabet tiplerinin belirtilerinin daha yavaş ortaya çıkması sebebiyle düzenli aralıklarla taramaların yapılması önerilmektedir. Tarama yapılması önerilen kişilerin özellikleri içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Yaşından bağımsız olarak vücut kitle endeksinin 25’ten fazla olması
- Kişinin Asyalı olması durumunda bir vücutta ekle indeksinin 23’ten fazla olması
- Obezitenin yanı sıra yüksek tansiyon, tipik olmayan kolesterol seviyeleri, hareketsiz bir yaşam tarzı, polikistik over sendromu ya da kalp hastalığı öyküsünün bulunması
- 35 yaşından büyük olması durumunda 3 yılda bir tarama yapılması
- Gebelik diyabeti geçiren kadınların 3 yılda bir diyabet taramasından geçmesi
- Prediyabet tanısı konan kişilerin her yıl düzenli olarak test yaptırması
- HIV pozitif olunması durumu
Tip1, Tip2 ve Prediyabet Testleri
Diyabet tanısının konulabilmesi için uygulanan testler içerisinde şunlar yer almaktadır.
A1C Testi
Kişilerin son 2 ila 3 aydaki ortalama kan şekeri seviyesinin anlaşılmasını sağlayan bu testten önce aç kalmak gerekmez. Kırmızı kan hücrelerindeki oksijen taşıyan protein olan hemoglobine bağlı kan şekeri yüzdesinin ölçülmesini sağlayan bu test aynı zamanda glikozlanmış hemoglobulin testi olarak da adlandırılmaktadır.
Kan şekeri seviyesi ne kadar yükselirse o kadar fazla hemoglobin bulunur. 2 ayrı testte %6,5 veya daha yüksek bir A1C seviyesi diyabet olduğu anlamına gelmektedir. Değerlerin %5,7 ile %6,4 arasında olması prediyabet olduğunun anlaşılmasını sağlar. %5,7’nin altındaki değerler ise normal kabul edilmektedir.
Rastgele Kan Şekeri Testi
Rastgele bir zamanda alınan kan örneğine uygulanan bu testte kişilerin en son ne zaman yemek yediğinden bağımsız olarak desimetre başına 200 miligram, litre başına ise 11,1 milimol veya daha yüksek bir kan şekeri seviyesi diyabet belirtisi olarak kabul edilmektedir.
Açlık Kan Şekeri Testi
En az 12 saatlik açlıktan sonra uygulanan testte açlık kan şekeri testi denmektedir. 100 mg/ dl’den düşük açlık kan şekeri seviyesi normaldir .100 ile 125 mg/ dl arasında açlık kan şekerine sahip olunması prediyabet olarak kabul edilmektedir. 2 ayrı testte 126 mg/ dl veya daha yüksek değerlerin bulunması halinde ise diyabet tanısı konulmaktadır.
Glikoz Tolerans Testi
Bu test uygulamadan önce hastalarının 12 saati boyunca hiçbir şey yiyip içmemeleri gerekmektedir. Bu sürenin sonunda hastalardan kan örneği alınır ve kan şekeri seviyesi ölçülür. Daha sonrasında şekerli bir sıvı içilir ve 2 saat içerisinde kan şekeri seviyesi düzenli olarak test edilir.
140 mg/ dl’den düşük kan şekeri seviyesi normal olarak kabul edilir. 2 saat sonra 200 mg/ dl’den yüksek bir okuma diyabetin olduğu anlamına gelmektedir. 140 ile 199 mg/ dl arasında bir okuma ise prediyabet olarak nitelendirilmektedir.
İdrar Testi
Uzmanlar tip 1 diyabetin olabileceğini düşünüyorsa ketonların varlığını araştırmak için idrar testi uygulayabilirler. Ketonlar kas ve yağ dokusunun enerji için kullanıldığında üretilen bir yan üründür. Ayrıca tip bir diyabetle ilişkili otoantikorlar adı verilen yıkıcı bağışıklık sistemi hücrelerine sahip olup olunmadığının görülmesi için de bazı testler uygulanacaktır.
Diyabet Komplikasyonları
Diyabet hastalarında görülebilecek komplikasyonlar akut ve uzun vadeli komplikasyonlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Görülebilecek komplikasyonların başlıcaları ise şunlar olmaktadır.
Akut Diyabet Komplikasyonları
Hayatı tehdit edici olabilen akut diyabet komplikasyonları içerisinde şunlar yer almaktadır.
Hiperosmolar Hiperglisemi Durumu (HHS)
Bu komplikasyon esas olarak tip 2 diyabetli kişileri etkilemektedir. Kan şekeri seviyesinin uzun süre çok yüksek olduğunda meydana gelir ve şiddetli dehidratasyona ve konfüzyona yol açar. Acil tıbbi tedavi gerektirmektedir.
Yüksek kan şekeri çok fazla yemek yemek, hasta olmak veya yeterli glukoz düşürücü ilaç almamak gibi birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Kan şekeri seviyesinin doktor tarafından yönlendirildiği şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Yüksek kan şekerinin belirtilerine de dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu belirtiler içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Sık sık idrara çıkma
- Her zamankinden daha fazla susamış hissetmek
- Bulanık görüş
- Yorgunluk
- Baş ağrısı
- Sinirlilik
Hipogliseminin oluşması halinde beslenme planının ihtiyaçların ilaçların veya her ikisinin birden yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Hiperglisemik Hiperosmolar Nonketotik Sendrom
Kan şekerinin çok yüksek olması, kanın koyulaşması ve şurup kıvamına gelmesidir. Hayati tehlike arz eden bu durumun belirtileri içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Kan şekeri değerinin 600 mg/ dl üzerinde olması
- Ağız kuruluğu
- Aşırı susuzluk
- Ateş
- Uyuşukluk
- Bilinç bulanıklığı
- Görme kaybı
- Halüsinasyonlar
Bu komplikasyonlar genellikle tip 2 diyabetli kişilerde görülmektedir. Bunun yanında genellikle herhangi bir hastalıktan sonra oluşmaktadır.
Diyabetli İlişkili Ketoasidoz (DKA)
Bu komplikasyon genellikle tip 1 diyabet hastalarında veya teşhis edilmemiş tip 1 diyabetli kişileri etkilemektedir. Vücutta yeterli insülin bulunmadığında meydana gelir. Vücudun insüline sahip olmaması halinde enerji için glikoz kullanılamaz.
Bu nedenle bunun yerine yağları parçalanır. Bu işlem sonunda kanın asitli hale gelmesine neden olan keton adı verilen maddeler serbest kalır. Bu durum şu belirtilere neden olur.
- Mide bulantısı
- Kusma
- Karın ağrısı
- Nefes darlığı
- Nefesin tatlı meyveli bir koku alması
- Ağız kuruluğu
- Zayıflık
- Bilinç bulanıklığı
- Koma
Şiddetli Düşük Kan Şekeri (Hipoglisemi)
Hipoglisemi kan şekeri seviyesinin sağlıklı olan aralığın altına düşmesi durumunda meydana gelmektedir. Şiddetli hipoglisemi ise çok düşük seviyedeki kan şekeridir. Esas olarak insülin kullanan diyabetli kişileri etkiler.
Kan şekerinin düşmesi birçok nedenden dolayı görülebilir. Bunların içerisinde kullanılan ilaçlar, yoğun egzersiz yapmak ya da öğün atlanması en sık görülenleridir. Acil glukagon ve veya tıbbi müdahale gerektirmektedir. Kan şekeri düşüklüğünde görülen belirtiler içerisinde ise şunlar yer almaktadır.
- Terleme
- Titreme
- Zayıflık
- Açlık
- Baş dönmesi
- Baş ağrısı
- Kalp çarpıntısı
- Sinirlilik
- Konuşma bozukluğu
- Uyuşukluk
- Bilinç bulanıklığı
- Bayılma
- Nöbetler
Düşük kan şekeri durumunda vücudun hızla edebileceği meyve suyu veya glikoz tabletleri gibi karbonhidratlarla hızlı bir şekilde müdahale edilmesi gerekmektedir.
Uzun Vadeli Komplikasyonlar
Uzun süre kan şekeri seviyesinin yüksek olması vücudun dokularına ve organlarına zarar vermektedir. Bu esas olarak vücudun dokularının destekleyen kan damarlarının ve sinirlerin hasar görmesinden kaynaklanır.
Kardiyovasküler sorunlar uzun vadeli diyabet komplikasyonlarının en yaygın görülen türüdür. Bu komplikasyonlar içerisinde şunlar yer alır.
- Koroner arter hastalığı
- Kalp krizi
- Felç
- Ateroskleroz
Diyabetin diğer komplikasyonları içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Sinir hasarı olarak adlandırılan nöropati uyuşukluğa karıncalanma veya ağrıya neden olabilir.
- Böbrek yetmezliği diyaliz ya da böbrek nakli ihtiyacına neden olabilir.
- Körlüğe yol açabilen retinopati
- Diyabet kaynaklı ayak hastalıkları
- Cilt enfeksiyonları
- Ampütasyonlar
- Sinir ve damar hasarına bağlı cinsel işlev bozuklukları
- Gastroparazi
- İşitme kaybı
- Diş eti hastalığı gibi ağız sağlığı sorunları
Diyabet hastası olmak ruh sağlığını da etkilenmesine neden olabilmektedir. Diyabetli olan kişilerin depresyona girme olasılığı diyetsiz kişilere göre 2- 3 kat daha fazladır.
Gebelik Diyabetinin Komplikasyonları
Gebelik diyabeti olan çoğu kadın sağlıklı bebekler doğurur. Ancak tedavi edilmeyen veya kontrol altına alınamayan kan şekeri seviyeleri hem annelerin hem de bebeklerin sağlık problemleri yaşamasına neden olabilir. Gebelik diyabeti bebekte aşağıdaki gibi komplikasyonlara neden olabilmektedir.
Aşırı Büyüme
Fazla glikoz plasentayı geçebilir. Fazla glikoz bebeğin pankreasın daha fazla insülin üretmesini tetikler. Bu bebeğin çok fazla büyümesine neden olabilir ve bebeğin çok fazla büyümesi ise zor bir doğuma ve bazen sezaryen ihtiyacına yol açabilir.
Düşük Kan Şekeri
Bazı durumlarda gebelik diyabeti olan annelerin bebekleri doğumdan kısa bir süre sonra düşük kan şekeri geliştirir. Bunun nedeni kendi insülin üretimlerinin yüksek olmasıdır.
Yaşamın İlerleyen Dönemlerinde Tip 2 Diyabet
Gebelik diyabeti olan annelerin bebeklerinin yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde obezite ve tip 2 diyabet geliştirme riski daha yüksektir.
Ölüm
Tedavi edilmeyen gebelik diyabeti bebeğin doğumdan önce veya hemen sonra ölümüne yol açabilir.
Gebelik diyabetin kontrol altına alınmaması durumunda annede görülebilecek komplikasyonlar içerisinde şunlar yer almaktadır.
Preeklampsi
Bu durumun belirtileri arasında yüksek tansiyon, idrarda çok fazla protein ve bacaklarda şişlik bulunmaktadır.
Gebelik Diyabeti
Bir gebelikte gebelik diyabetinin geçirilmesi halinde bir sonraki gebelikte de tekrarlama olasılığı son derece yüksektir.
Diyabet Tedavi Yöntemleri
Diyabet son derece karmaşık bir durumdur. Bu sebeple de yönetimi çeşitli stratejiler içermektedir. Bunun yanında diyabet her hastayı farklı şekilde etkiler. Bu özelliğinden dolayı yönetim planları oldukça kişiselleştirilmiştir.
Her Türlü Diyabetin Tedavisi
Diyabetin türünden bağımsız olarak genel sağlığın korunması ve diyabetin yönetilmesine yönelik atılacak en önemli adım sağlıklı bir diyet ve egzersiz planı ile sağlıklı kilonun korunmasıdır.
Sağlıklı Beslenme
Diyabet hastalarının uygulaması gereken beslenme kan şekerinin kontrol etmeye yardımcı olmaktadır. Diyette daha fazla meyve, sebze, yağsız protein ve tam tahılları yer verilmesi gerekir. Bunlar besin ve lif açısından zengin, yağ ve kalori açısından düşük gıdalardır. Ayrıca doymuş yağların, rafine karbonhidratların ve tatlıların da beslenmede azaltılması gerekmektedir. Diyabete yönelik olarak uygulanan bu diyet aslında tüm aile içinde en iyi beslenme planıdır.
Diyabet hastalarının ne yediği kadar ne kadar yediği de önemli olmaktadır. Hastaların porsiyon miktarında zorluk çekmeleri halinde diyetisyenden yardım almaları önerilmektedir. Bu durumda genellikle karbonhidrat sayımı yapılmaktadır. Karbonhidrat sayımı özellikle tip 1 diyabeti olan kişiler için son derece önemlidir.
Fiziksel Aktivite
Herkesin düzenli olarak spor yapmaya ihtiyacı vardır. Buna diyabet hastaları da dahildir. Fiziksel aktivite şekeri enerji için kullandığı yücelere taşıyarak kan şekeri seviyesinin düşmesine yardımcı olur. Fiziksel aktivite ayrıca vücudun insüline karşı daha duyarlı hale gelmesini sağlar. Vücudun şekeri hücrelere taşımak için daha az insüline ihtiyaç duyduğu anlamına gelmektedir.
Hastaların egzersize başlamadan önce doktorlarından onay almaları gerekmektedir. Diyabet hastaları için özellikle yürüyüş, yüzme veya bisiklete binme gibi aktiviteler önerilmektedir. Bu noktada en önemlisi fiziksel aktivitenin günlük rutinin bir parçası haline getirilmesidir.
Haftanın çoğu günü en az 30 dakika veya daha fazla orta düzeyde fiziksel aktivite yapmak veya haftada en az 150 dakika orta düzeyde fiziksel aktivite yapmak gerekmektedir. Aktivite dönemleri gün içinde birkaç dakika olabilir. Bir süredir aktif olmayan kişilerin egzersize yavaşça başlamaları ve yavaşça arttırmaları gerekmektedir. Ayrıca çok uzun süre oturmaktan kaçınılması gerekmektedir. 30 dakikadan fazla sabit kalınması halinde ayağa kalkıp hareket edilmesi önerilir.
Tip1 ve Tip 2 Diyabet Tedavileri
Tip 1 diyabet tedavisi insülin enjeksiyonları veya insülin pompası kullanımı, sık kan şekeri kontrolleri ve karbonhidrat sayımı içerir. Tip 1 diyabetli bazı kişiler için pankreas nakli veya adacık hücresi nakli bir seçenek olabilmektedir.
Tip 2 diyabetin tedavisi çoğunlukla yaşam tarzı değişiklikleri kan şekerinin izlenmesi, oral diyabet ilaçları, insülin veya her ikisinin birlikte kullanılmasıyla gerçekleşmektedir.
Kan Şekeri Takibi
Tedavi planına bağlı olarak kan şekerinin günde 4 kez veya insülin kullanılıyorsa daha sık kontrol edilmesi ve kaydedilmesi gerekmektedir. Kan şekeri testi kan şekeri seviyesinin hedef aralığında kaldığından emin olmanın tek yoludur. İnsülin almayan tip 2 diyabet hastaları genellikle kan şekerlerini çok daha az sıklıkla kontrol ederler.
İnsülin tedavisi gören kişiler ayrıca kan şekeri seviyelerini sürekli glikoz monitörü ile izlemeyi seçebilirler. bu teknoloji henüz glikoz ölçüm cihazının yerini tamamen almamış olsa da kan şekerini kontrol etmek için gereken parmak delme sayısını azaltabilir ve kan şekeri seviyesindeki eğilimler hakkında önemli bilgiler sağlayabilir. Dikkatli bir yönetimle bile kan şekeri seviyeleri bazen öngörülemez şekilde değişebilir.
Diyabet tedavisinde yardımcı olan ekip hastaların kan şekeri seviyesinin hangi yiyecek, fiziksel aktivite, ilaç, hastalık, alkol veya strese bağlı olarak değiştiğini öğrenmesine yardımcı olacaktır. Kadınlar için kan şekeri seviyesi hormon seviyelerindeki değişikliklere yanıt olarak da değişiklik göstermektedir Hastaların günlük kan şekeri ölçümlerinin yanı sıra düzenli olarak A1C testini yaptırmaları da gereklidir.
Tekrarlanan günlük kan şekeri testileriyle karşılaştırıldığında A1C testi diyabet tedavi planının genel olarak ne kadar iyi çalıştığının daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Daha yüksek bir A1C seviyesi oral ilaçların, insülin rejimi veya yemek planında değişiklik yapma ihtiyacını sinyali olabilir. Hedef A1C seviyesi yaşa ve sahip olunabilecek diğer tıbbi rahatsızlıklara veya kan şekeri düşük olduğunda hissetme yeteneği gibi çeşitli diğer faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Ancak diyabette çoğu kişi için %7’nin altında A1C önerilmektedir. Bu sebeple de her hastanın A1C hedefinin bilmesi gerekir.
İnsülin
Tip bir diyabet hastaları hayatta kalmak için kan şekerini yönetmek zorundadır. Bunun için de insülin kullanma zorunlulukları bulunmaktadır. Tip 2 diyabette veya gebelik diyabeti olan birçok kişinin de insülin tedavisine ihtiyacı bulunmaktadır.
Kısa etkili, hızlı etkili, uzun etkili insülin ve ara seçenekler dahil olmak üzere birçok insülin türü mevcuttur. İhtiyaçlara bağlı olarak uzmanlar gündüz ve gece kullanılması için bir insülin türü karışımını reçete edebilirler
Kan şekerini düşürmek için insülin ağızdan alınmaz. Çünkü mide enzimleri insülin etkisini engeller. İnsülin genellikle ince bir şırınga veya büyük bir mürekkep kalemine benzeyen bir cihaz olan insülin kalemi kullanılarak enjekte edilmektedir.
Hastalar için insülin pompası da bir seçenek olabilir. Pompa vücudun dışına takılan küçük bir cep telefonu büyüklüğündeki bir cihazdır. Bir tüp insülin rezervuarını karın derisinin altına yerleştirilen bir tüpe bağlar. İnsülin pompasında yer alan glikoz monitörü cildin altına yerleştirilen bir sensör kullanarak her birkaç dakikada bir kan şekerini ölçer. İnsülin pompaları belirli miktarlarda insülini sürekli olarak ve yiyeceklerle birlikte vermek üzere programlanmıştır.
Günümüzde kablosuz olarak çalışan tüpsüz insülin pompaları da bulunmaktadır. Belirli miktarlarda insülin dağıtmak üzere bir insülin pompası programlanabilir. Yemeklere, aktivite seviyesine ve kan şekeri seviyesine bağlı olarak daha fazla veya daha az insülin verecek şekilde ayarlanabilmektedir.
Kapalı devre sistemi vücuda yerleştirilen ve sürekli glikoz monitörü bir insülin pompasına bağlayan cihazdır. Monitörü kan şekeri seviyesini düzenli olarak kontrol eder. Cihaz monitör ihtiyaç olduğunu gösterdiğinde otomatik olarak insülin salar.
Tip 1 diyabet için birkaç hibrit kapalı devre sistemi onaylanmıştır. Bunlara hibrit denmesinin sebebi sistemlerin kullanıcının bazı girdilerinin manuel olarak girilmesi gerekliliğidir. Örnek olarak cihazın ne kadar karbonhidrat yendiğin söylenmesi veya zaman zaman kan şekeri seviyesinin doğrulanması gerekmektedir. Herhangi bir kullanıcı girdisine ihtiyaç duymayan kapalı devre bir sistem henüz mevcut değildir.
Ağızdan Alınan Veya Diğer İlaçlar
Bazı durumlarda uzmanlar başka oral veya enjeksiyonlu ilaçlar reçete edebilmektedir. Bazı diyabet ilaçları pankreasın daha fazla insülin salgılamasına yardımcı olur. Diğer grupta ise karaciğerden glikoz üretiminin ve salımını önleyerek etki etmektedir. Bu da kan şekerinin hücrelere taşınması için daha az insüline ihtiyaç duyulacağı anlamına gelir.
Diğer ilaç gruplarında ise karbonhidratları parçalayan mide ve bağırsak enzimlerinin etkisini engelleyerek emilimini yavaşlatır veya dokuların insüline karşı daha duyarlı haline getirilir. Bu ilaçlar genellikle tip 2 diyabet için reçete edilmektedir.
SGLT2 inhibitörleri ise böbreklerin filtrelenmiş olduğu şekeri kana geri emilmesini önleyerek çalışmaktadır. Bunun yerine şeker idrarla birlikte atılır.
Nakil
Tip 1 diyabet hastaları için pankreas nakli de bir seçenek olabilmektedir. Adacık nakli de bu konu için araştırılmaktadır. Başarılı bir pankreas nakliyle hastanın insülin tedavisine olan ihtiyacı ortadan kalkar. Ancak nakiller her zaman başarılı olmaz ve bu prosedürler ciddi riskler taşır. Organ reddinin önlenmesi için ömür boyu bağışıklık baskılayıcı ilaçlara ihtiyaç duyulur. Bu ilaçların ciddi yan etkileri olabilir. Bu nedenle nakiller genellikle diyabeti kontrol edilemeyen veya böbrek nakline de ihtiyacı olan olacak kişiler için daha uygun bir seçenek olmaktadır.
Bariatrik Cerrahi
Tip 2 diyabetli, obez ve vücut kitle indeksi 35’ten yüksek olan bazı kişiler bazı bariatrik cerrahi türlerinden faydalanabilir. Gastrik baypas geçiren kişiler kan şekeri seviyelerinde önemli iyileşme görülür. Ancak bu prosedürün tip 2 diyabet için uzun vadeli riskleri ve faydaları henüz bilinmemektedir.
Gebelik Diyabetinin Tedavisi
Gebelik sırasında kan şekeri seviyesinin kontrol edilmesi bebeğin sağlıklı kalması için olmazsa olmazlardandır. Ayrıca doğum sırasında komplikasyon yaşanmasını da önleyebilir. Sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz yapmanın yanı sıra gebelik diyabeti için tedavi planı kan şekerinin izlenmesinde içermektedir. Bazı durumlarda insülin veya oral ilaçların kullanılması da gerekli olmaktadır.
Uzmanlar doğum sırasında kan şekeri seviyesini izlemeye devam ederler. Kan şekerinin yükselmesi bebeğin yüksek seviyelerde insülin salgılanmasına neden olabilmektedir. Bu durum doğumdan hemen sonra bebekte düşük kan şekerine yol açabilir.
Prediyabet Tedavisi
Prediyabet tedavisi genellikle sağlıklı yaşam tarzı seçimleri içermektedir. Bu alışkanlıklar kan şekeri seviyesinin normale dönmesine yardımcı olabilmektedir. Bunun yanında tip 2 diyabette görülen seviyelere yükselmesi de önlenebilir. Egzersiz ve sağlıklı beslenme yoluyla sağlıklı bir kiloyu korumak yardımcı olabilmektedir. Haftada en az 150 dakika egzersiz yapmak ve vücut ağırlığının yaklaşık %7’sini kaybetmek tip 2 diyabetin önlenmesini sağlayabilir.
Metformin, statinler ve yüksek tansiyon ilaçları gibi ilaçlar prediyabet ve kalp hastalığı gibi rahatsızlıkları olan bazı kişiler için bir seçenek olabilir.
Diyabet Kimlerde Görülür?
Diyabeti son derece yaygın görülen bir hastalıktır. Diyabetin en yaygın görülen tipi ise tip 2 diyabettir. Dünya çapında yaklaşık olarak 537.000.000 yetişkinin diyabet hastası olduğu bilinmektedir. Uzmanlar bu sayının 2030 yılında 643 milyona ve 2045 yılında 783 milyona çıkacağını öngörmektedir.
Diyabet herkeste görülebilecek bir hastalıktır. Ancak bazı kişiler diyabete daha yatkın olmaktadır. Bu risk faktörleri içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Aile geçmişi tüm diyabet tiplerinde rol oynamaktadır.
- Çevresel faktörler ve coğrafya tip bir diyabet riskini artırmaktadır
- Otoantikorlar ara sahip olunması halinde tip bir diyabet geliştirme riski artar
- Siyahi, Hispanik, Amerikan yerlisi ve Asyalılarda daha yüksek oranda diyabet görülmektedir
- Aşırı kilolu veya obez kişilerde prediyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabeti daha sık görülür
Diyabet ve Yaralar ile Yaşamak
Diyabetik ayak ülseri, diyabetli hastaların yaklaşık %15’inde görülen ve genellikle ayağın tabanında bulunan açık yara ya da yaralardır. Ayak ülseri geliştirenlerin %6’sı enfeksiyon veya ülserle ilişkili başka bir komplikasyon sebebiyle hastaneye yatırılmaktadır. Diyabet travmatik olmayan alt ekstremite amputasyonlarının önde gelen nedenleri içerisinde yer almaktadır. Ayak ülseri geliştiren diyabetli hastaların yaklaşık %14 ila 24’ü amputasyonu ihtiyaç duymaktadır. Ayak ülseri diyabetle ilişkili amputasyonların %85’ini oluşturur. Ancak araştırmalar ayak ülseri gelişiminin önlenebilir olduğunu göstermiştir.
Diyabet hastası olan herkeste ayak ülseri görülebilir. Ayak ülseri görülme riski daha yüksek olan grupların içerisinde ise şunlar yer almaktadır.
- Yaşlı erkekler
- İnsülin kullanan hastalar
- Diyabetle ilişkili böbrek göz ve kalp hastalığı olan hastalar
- Aşırı kilolu hastalar
- Alkol ve tütün kullanan hastalar
Ülserler ayakta his kaybı, zayıf dolaşım, ayak deformiteleri, tahriş ve travma gibi faktörlerin bir araya gelmesi ve diyabetin süresi nedeniyle oluşur. Uzun yıllar diyabet hastası olan kişilerin zamanla yükselen kan şekeri seviyelerinin neden olduğu sinir hasarı nedeniyle ayaklarda ağrı hissetme yeteneğinin azalması veya tamamen kaybolması olan nöropati gelişebilir. Sinir hasarı genellikle ağrı olmadan meydana gelebilir ve kişi sorunu farkına bile olmayabilir. Bunun test edilmesi için monofilament adı verilen bir alet kullanılmaktadır.
Vasküler hastalık ayak ülserinin daha karmaşık bir hal olmasına neden olabilir. Bunun yanında vücudun iyileşme yeteneğini azaltabilir, enfeksiyon riskini arttırabilir. Kan şekerindeki yükselmeler vücudu potansiyel bir enfeksiyonla savaşma yeteneğini azaltabilir.
Belirtiler
Ayak ülseri geliştiren birçok hasta ağrı hissetme yeteneğini kaybetmiş olmasından dolayı ağrı yaygın bir belirti değildir. Bunun yerine hastalar genellikle çoraplarından akıntı görürler. Kızarıklık ve şişlik de ülserasyonla ilişkili olabilir ve önemli ölçüde ilerlemiş ise koku hissedilebilir.
Tedavi
Ayak ülserinin tedavisinde birincil amaç mümkün olan en kısa sürede iyileşme sağlamaktır. İyileşme ne kadar hızlı olursa enfeksiyon olasılığı da o kadar azalmaktadır. Diyabetik ayak ülserinde uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde birkaç önemli faktör vardır. Bu faktörler içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Enfeksiyonun önlenmesi
- Bölgedeki baskının azaltılması ölü deri ve dokunun çıkarılması
- Ülsere ilaç ya da pansuman uygulanması
- Kan şekeri ve diğer sağlık sorunlarının yönetimi
Tüm ayak hasarları enfekte değildir. Ancak ayak doktorunun bir enfeksiyon teşhis etmesi durumunda antibiyotik tedavisi, yara bakımı ve muhtemelen hastaneye yatış gerekmektedir. Ülserin enfekte olmasını önlemek için dikkat edilmesi gerekenler içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Kan şekeri düzeyinin sıkı kontrol altına alınması
- Yaranın temiz ve bandajlı tutulması
- Yaranın her gün yara pansumanı veya bandaj kullanılarak temizlenmesi
- Çıplak ayakla yürümekten kaçınmak
Optimum iyileşmenin sağlanması için ülserler, özellikle ayağın altındakilerin, üzerinden baskı alınması gerekir. Bunun için özel ayakkabılar veya bir destek kullanılabilir. Bunun yanında tekerlekli sandalye veya koltuk değneği kullanımı da gerekli olabilmektedir. Bu cihazlar ülserli bölgedeki basıncı ve tahrişi azaltacak ve iyileşme sürecinin hızlanmasına yardımcı olacaktır.
Diyabetik yara bakımı bilimi son 10 yılda önemli ölçüde ilerlemiştir. Daha öncesinde havanın içerisine girmesine izin verme yöntemi artık zararlı olduğu bilinmektedir. Yaraların ve ülserlerin kapalı ve nemli tutulmaları halinde daha hızlı iyileşmesi ve enfeksiyon riskinin daha düşük olması söz konusudur. Tam etkili betadin ve hidrojen peroksit önerilmez. Çünkü bu uygulamalar daha fazla komplikasyonların görülmesine neden olur.
Uygun yara yönetimi pansumanlar ve topikal olarak uygulanan ilaçların kullanımını içermektedir. Kullanılan yöntemler içerisinde normal tuzlu sudan büyüme faktörlerine, ülser pansumanını ve ayak ülserlerinin iyileştirmede oldukça etkili olduğu kanıtlanmış deri ikamelerine kadar uzanır.
Bir yaranın iyileşmesi için ülserli bölgeye yeterli kan dolaşımının olması gerekir. Ayak doktorunun kan dolaşımı seviyesini invazif olmayan testlerle belirlemesi mümkündür.
Diyabetik ayak ülseri tedavisi sırasında kan glikozun sıkı bir şekilde kontrol edilmesi son derece önemlidir. Kan şekerinin kontrol etmek için doktor ile yakın bir şekilde çalışmak iyileşmeyi artıracak ve komplikasyon riskini azaltacaktır.
Cerrahi Tedavi
Enfekte olmayan ayak ülserlerinin çoğu ameliyatsız bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Ancak bu tedavi yönteminin başarısız olması durumunda cerrahi tedavi önerilmektedir. Etkilenen bölgedeki baskıyı gidermek için cerrahi bakım önerileri arasında kemiklerin tıraşlanması veya çıkarılması ya da ayaktaki çeşitli deformiteleri düzeltilmesi yer almaktadır.
İyileşme süresini etkileyen etmenler içerisinde ise şunlar yer almaktadır.
- Yaranın boyutu ve yeri
- Yürüme veya ayakta durmanın yaraya uyguladığı basınç
- Şişlik
- Dolaşım
- Kan şekeri seviyeleri
- Yara bakımı
- Yaraya uygulanan tedavi
Önleme
Diyabetik ayak ülseri tedavi etmenin en iyi yolu ilk etapta gelişimini önlemektir. Önerilen yönergeler arasında düzenli olarak bir ayak hastalıkları uzmanıyla görüşmek yer alır. Ayak Hastalıkları Uzmanı ayak ülseri geliştirme riskini yüksek olup olmadığını belirleyebilir ve önleme stratejileri uygulayabilir.
Aşağıdaki durumlardan herhangi birine sahip olunması halinde veya bunların yapılması durumunda yüksek risk söz konusu olmaktadır.
- Nöropati
- Zayıf dolaşım
- Ayak deformitesi
- Uygunsuz ayakkabı kullanımı
- Kontrol edilemeyen kan şekeri
- Daha önce ayak ülseri öyküsünün bulunması
Bunların yanında sigara içmek, alkol almak, yüksek kolesterol ve yüksek kan şekeri gibi ek risk faktörlerini azaltmak diyabetik ayak ülserinin önlenmesi ve tedavisinde son derece önemlidir. Uygun ayakkabı ve çorap giymek riskleri azaltmada en etkili yöntemlerden birisidir. Bunun için ayak uzmanı hastalara uygun ayakkabı seçmede rehberlik sağlamaktadır.
Ayakların nasıl kontrol edileceğini öğrenmek olası bir sorunu olabildiğince erken teşhis edebilmek için son derece önemlidir. Ayakların her gün, özellikle ayak tabanları ve parmak aralarındaki, kesikler, morluklar, çatlaklar, kabarcıklar, kızarıklıklar, ülserler ve herhangi bir anormallik belirtisi açısından incelenmesi gerekmektedir.
Her sağlık hizmeti sağlayıcısını ziyaret edildiğinde ayakların da muayene edilebilmesi için ayakkabılarının ve çorapların çıkarılması gerekmektedir. Keşfedilen herhangi bir sorun her ne kadar basit görünse de en kısa süre içerisinde ayak uzmanına bildirilmesi gerekmektedir.
Ayak ülserinin iyileşmesinin anahtarı altın standart bakımı sağlamaktır. Bu standart şunları içermektedir.
- Kan şekerini düşürmek
- Yaraların uygun şekilde debrimanı
- Herhangi bir enfeksiyonun tedavisi
- Sürtünme ve basıncın azalması
- Yeterli kan akışının yeniden sağlanması
Diyabette Beslenme
Diyabet diyeti basitçe en sağlıklı yiyecekleri orta miktarda yemek ve düzenli öğün saatlerine uymak anlamına gelmektedir. Doğal olarak besin açısından zengin ve yağ açısından düşük sağlıklı bir beslenme planı oluşturulmalıdır. Temel unsurlar meyveler, sebzeler ve tam tahıllardır. Aslında bu tür diyet çoğu kişi için en iyi beslenme planıdır.
Diyabeti ya da prediyabeti olan hastalara uzmanlar genellikle sağlıklı bir beslenme planı önermektedir. Plan kan şekerinin kontrol edilmesine, kilonun yönetilmesine ve kalp hastalığı risk faktörlerinin kontrol altında tutulmasına yardımcı olur. Bu faktörler arasında yüksek tansiyon ve yüksek kan yağları yer almaktadır
Hastaların fazladan kalori ve karbonhidrat tüketmesi kan şekeri seviyesinin yükselmesine neden olur. Kan şekeri kontrol edilmezse ciddi komplikasyonların gelişmesi söz konusudur. Kan şekeri seviyelerinin uzun süre yüksek olması halinde ise sinir, böbrek ve kalp hasarı gibi uzun vadeli komplikasyonların görülmesi mümkündür.
Önerilen Besinler
Diyabet hastalarının besinlerini besleyici yiyeceklerden seçmeleri gerekmektedir. Sağlıklı karbonhidratlar, lif açısından zengin yiyecekler, balık ve iyi yağların tercih edilmesi gerekmektedir.
Sağlıklı Karbonhidratlar
Sindirim sırasında şekerler ve nişastalar kan glikozuna parçalanır. Şekerler basit karbonhidratlar ve nişastalar da kompleks karbonhidratlar olarak bilinir. Aşağıdakiler gibi sağlıklı karbonhidratların beslenmeye eklenmesi gerekmektedir.
- Meyveler
- Sebzeler
- Tam tahıllar
- Baklagiller
- Az yağlı süt ve süt ürünleri
İlave yağ şeker ve sodyum içeren yiyecek ve içecekler gibi daha az sağlıklı karbonhidratlardan ise kaçınılması gerekmektedir.
Lif Açısından Zengin Besinler
Diyet lifi vücudun sindiremediği veya ememediği bitkisel gıdaların tüm kısımlarını içerir. Lif vücudun yiyecekleri nasıl sindirildiğini düzenler ve kan şekeri seviyesinin kontrol edilmesine yardımcı olur. Lif açısından zengin olan yiyecekler arasında şunlar yer almaktadır.
- Sebze
- Meyveler. Lif açısından en fazla faydayı elde etmek için meyve suyu içmek yerine meyvenin tamamının tüketilmesi gerekmektedir.
- Fındık
- Baklagiller
- Tam tahıllar
Balık
Haftada en az 2 kez kalp dostu olan balığın yenmesi gerekmektedir. Somon, uskumru, ton balığı ve sardalye gibi balıklar Omega 3 yağ asitleri açısından zengindir. Bu yağ asitleri kalp hastalıklarını önleyebilir. Ancak kızarmış balıktan kaçınılması gerekir.
Hamile olunması veya hamilelik planlanması halinde ise genellikle cıva oranı yüksek olan balıkların tüketilmemesi gerekmektedir. Cıva oranı yüksek olan balıkların içerisinde köpek balığı, kılıç balığı, uskumru ve kiremit balığı yer almaktadır.
İyi Yağlar
Tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlar içeren yiyecekler kolesterol seviyesinin düşmesine yardımcı olmaktadır. Bu yağlar içerisinde şunlar yer almaktadır.
- Avokado
- Fındık
- Kanola
- Zeytin yağı
- Fıstık yağı
Ancak yağ tüketiminde aşırıya kaçınılması gerekmektedir. Çünkü tüm yağlar yüksek kalorilidir.
Kaçınılması Gereken Besinler
Diyabet tıkalı ve sertleşmiş atardamarlar gelişme hızını arttırarak kalp hastalığı ve felç riskini artırır. Aşağıdakileri içeren yiyecekler kalp sağlığına uygun bir diyet hedefine karşı çalışabilir.
- Tereyağı, sığır eti, sosisli sandviç, sosis ve pastırma gibi yüksek yağlı süt ürünleri ve hayvansal proteinlerden kaçınılması gerekmektedir. Bunun yanında Hindistan cevizi ve palmiye çekirdeği yağlarının da sınırlandırılması gerekmektedir. Çünkü bunlar doymuş yağlardır.
- İşlenmiş atıştırmalıklar, fırınlanmış ürünler, katı yağlar ve katı margarinlerde bulunan trans yağlardan kaçınılması gerekmektedir.
- Kolesterol kaynakları arasında yüksek yağlı süt ürünleri ve yüksek yağlı hayvansal gıdalar yer almaktadır. Günde tüketilmesi gereken en fazla kolesterol miktarı 200 miligram olmaktadır.
- Gün içerisinde en fazla tüketilmesi gereken sodyum miktarı ise 2.300 miligram olmaktadır yüksek tansiyonun bulunması halinde ise bu miktarın düşürülmesi gerekmektedir
Plan Oluşturulması
Kan şekeri seviyesinin normal ağırlıkta tutulmasına yardımcı olacak sağlıklı bir diyet oluşturmak için birkaç farklı yaklaşım kullanılabilir. Bir diyetisyen yardımıyla aşağıdaki yöntemlerden birinin veya birkaçının kombinasyonları uygulanabilmektedir.
Tabak Yönetimi
Tabak yönetimini tercih eden hastalar daha fazla sebze yemeye odaklanmaktadır. Tabak hazırlanırken şu adımların izlenmesi önerilir.
- Tabağın yarısı ıspanak havuç domates gibi nişastalı olmayan sebzeler ile doldurulmalıdır.
- Tabağın dörtte biri ton balığı, yağsız domuz eti veya tavuk gibi yağsız protein içeren besinlerle doldurulmalıdır.
- Tabağın son çeyreği ise esmer pirinç gibi bir karbonhidratla ya da yeşil bezelye gibi nişastalı bir sebze ile doldurulması gerekir.
- Fındık veya avokado gibi iyi yağları az miktarda tüketilmesi önerilmektedir.
- Bir parça meyve, bir porsiyon süt ürünü, bir bardak su veya şekersiz çay beslenmeye eklenebilir.
Karbonhidrat Sayımı
Diyabet beslenmesinde uygulanan bir diğer yöntem ise karbohidrat sayımı olmaktadır. Karbonhidratlar şekere parçalandığı için kan şekeri seviyesi üzerinde en büyük etkiye sahiptirler. Kan şekerinin kontrol edilmesine yardımcı olmak için bir diyetisyenin yardımıyla tüketilen karbonhidrat miktarının hesaplanması gerekmektedir. Daha sonrasında insülin dozu buna göre ayarlanabilir. Her öğünde veya atıştırmalık da karbonhidrat miktarının takip edilmesi önemlidir.
Karbonhidrat miktarının hesaplanabilmesi için porsiyonların nasıl ölçüleceğinin öğrenilmesi ve etiketlerin sağlıklı bir şekilde okunması gerekmektedir. Ayrıca porsiyon boyutuna ve karbonhidrat içeriğine nasıl özel dikkat gösterileceğini de öğrenilmesi gerekmektedir.
Yiyecek Seçimi
Beslenme planının oluşturulmasında kullanılabilecek bir diğer yöntem ise belirli yiyeceklerin seçilmesine dayanan yöntemdir. Bir diyetisyen öğün ve atıştırmalıkları planlamaya yardımcı olmak için belirli yiyecekleri seçmeyi önerilebilir. Karbonhidratlar, proteinler ve yağlar gibi kategorileri içeren listelerden bir dizi yiyecek seçilerek beslenme planı uygulanabilir.
Bir kategorideki bir porsiyona seçim denir. Bir yiyecek seçimi aynı kategorideki diğer tüm yiyeceklerin bir porsiyonuyla hemen hemen aynı miktarda karbonhidrat, protein, yağ ve kaloriye sahiptir ve kan şekeri üzerinde aynı etkiyi gösterir. Örneğin nişasta, meyve ve süt listesi hepsi 12 ile 15 g karbonhidrat içeren seçimlerdir.
Glisemik İndeks
Diyabetli bazı kişiler özellikle karbonhidratlar olmak üzere yiyecekleri seçmek için bir glisemik indeksi kullanırlar. Bu yöntem karbonhidrat içeren yiyecekleri kan şekeri seviyesi üzerindeki etkilerine göre sıralar. Bu yöntemin hasta için uygun olup olmadığının belirlenmesi için uzman ile görüşülmesi gerekmektedir.
Diyabet Hastalarında Kaşıntı
Diyabet hastalarında sıklıkla lokal kaşıntı görülmektedir. Bu kaşıntının sebebi maya enfeksiyonu, kuru cilt ya da zayıf kan dolaşımından olabilmektedir. Zayıf kan dolaşımı kaşıntının nedeni olduğunda en çok kaşınan bölgeler bacakların alt kısımlarıdır.
Kaşıntı hastalar tarafından tedavi edilebilir. Özellikle cilt nemini kaybettiğinde banyo yapma sıklığının sınırlandırılması gerekmektedir. Ayrıca nemlendiricili hafif bir sabun kullanılması ve banyodan sonra cilt kremlerinin uygulanması da önerilmektedir.